hikmetyavas

Şubat 27, 2011

MÜSLÜMANLIK, DİN GÖREVLİLERİ, SİYASET VE DEMOKRASİ

Filed under: Köşe Yazılarım ( Denemeler ) — hikmetyavas @ 9:54 pm

MÜSLÜMANLIK, DİN GÖREVLİLERİ, SİYASET VE DEMOKRASİ

Milli Gazete’nin İslamcı köşe yazarı Mehmet Şevket Eygi:

 07 Ağustos 2010 Cumartesi günkü “Allah Cezanızı Versin” konu başlığını taşıyan yazısında;

İSLAMCILIĞIN cıcığını çıkarttınız, Allah belânızı versin… Siz yıllar var ki, doğruluk şişesini taşa vurup paramparça ettiniz. Allah bin kere belânızı versin!

İslam’da devlet ve belediye bütçelerini hortumlamak var mıdır? Rüşvet almak var mıdır? Haram yemek var mıdır? Her türlü emanete hıyanet etmek var mıdır? Yalan söylemek, halkı aldatmak var mıdır? …Haram komisyonlar almak var mıdır? İhalelere fesat karıştırmak var mıdır? Haram yollarla süper zengin olmak var mıdır?

Size beddua ediyorum. Allah belanızı versin! İki yakanız bir araya gelmesin! Haram servetlerinizi huzur içinde yiyemeyin emi! Müslümanların yüzünü kara çıkarttınız… Başınız belâdan kurtulmasın” diyor.

Mehmet Şevket Eygi, 13 Ekim 2010 tarihinde yayınladığı “Din sömürücüsü alçaklar” konulu yazısında ise;

MUKADDES İslam dinini, Kitabullah olan Kur’anı, tek kelime ile mukaddesatı; şahsî menfaatlerine, nefsanî ihtiraslarına, riyaset şehvetlerine, mal ve mülk hırsına, zengin olmaya, ün kazanmaya âlet ve vasıta kılanlar, din sömürüsü yapanlar dünyanın en alçak ve şerir insanlarıdır” diyor

Evet, Mehmet Şevket Eygi yerden göğe kadar haklıdır. Çünkü Kur’anı Kerim’e göre; “Yüce Rabbimiz, İslam dini üzerinden maddi menfaat sağlamayı Aziz Peygamberimize bile yasaklamıştır.”

Buna rağmen, kuldan utanmaz ve Allah’tan korkmaz bazı cami imamları ile evlere Cuma sohbetlerine giden bazı gezici hanım vaizler ve kahveleri dolaşan erkek vaizler;

a. Ahlaksızca ve namussuzca; “Türkiye Cumhuriyeti’ni kâfir devlet olmakla itham ediyorlar ve bu devlete vergi vermeyin, bu parayı bizim söylediğimiz yardım kuruluşlarına bağışlayın ve vergiden düşün” diyorlar. Böylece, toplanan paraların çalınıp çırpılmasına aracı oluyorlar.

b.Türk Ordusu’nun terörle mücadele eden madalyalı kahramanlarına ve personeline “Şeytanın bile aklına gelmeyecek yalan ve iftiralar atıyorlar ve din karşıtı olmakla damgalamaya çalışıyorlar.” Böylece, Yüce Rabbimizin:

  “RA’D SURESİ 40ncı ayetteki : “…O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer.”

 KEHF SURESİ 26ncı ayetteki : “…O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez.”

TÎN SURESİ 8nci ayetteki : “ Allah, yargıçların en güzel hüküm vereni değil mi?” şeklindeki emirlerine karşı gelerek kendileri sanki Allah ile ortakmış gibi, kulların imanını yargılamaya kalkıyorlar. Ayrıca hem şirke giriyorlar ve hem de onlara inananları şirke sokuyorlar.”

c. Camilerde, ev ve kahve sohbetlerinde; “Siyasi rakipleri hakkında yalan ve iftiralar düzerek, kendi istedikleri siyasi partiye oy vermeleri için vatandaşa yeminler ettiriyorlar”  Böylece, dinimize ve kanunlarımıza aykırı olarak, vatandaşların hür iradelerini ipotek altına almaya çalışıyorlar.

Yüce Rabbimiz:

ENFÂL SURESİ 22nci ayette : “Yeryüzünde debelenenlerin Allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen sağır dilsizlerdir ” diyor.

YÛNUS SURESİ 100ncü ayette ise : “ …Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır ” şeklinde uyarıda bulunuyor.

Kur’anı Kerim’de de yüzlerce defa “Aklımızı kullanmamızı” emrediyor.

Şimdi, saf ve temiz mütedeyyin Müslüman kardeşlerime sesleniyorum;

Camilerde, kahvelerde ve evlerde; Cumhuriyetimiz, Ordumuz ve siyasi rakipleri aleyhine siyasi propagandalar yapan, insanlara çamurlar atan, yeminler ettirmeye çalışan ve ağızlarını Allah adıyla eğip bükerek sizleri çıkarcıların değirmenine su taşımaya çağıran imam ve fırıldak gibi dolaşan gezici vaizlere aşağıdaki sualleri sorun. Eğer, soramıyorsanız, en azından aklını, mantığını ve vicdanını kullanarak:

 1. Kendi kendinize sorun;

Yediğimiz ekmekten vergi alınırken, mücevherden alınan vergi, 2005 yılında neden sıfırlandı? Kimin oğlu, mücevher ticareti yapıyor? Bu durum; aklımıza, mantığımıza, dinimize, vicdanımıza ve siyasi ahlaka uygun mudur?

 2. Kendi kendinize sorun;

Çocuklarının eğitimine para bulamadığı için, işadamlarının verdiği bursla okutabilen birisi, oğluna aldığı geminin parasını nereden buldu? Bu durum; aklımıza, mantığımıza, dinimize, vicdanımıza ve siyasi ahlaka uygun mudur?

 3. Kendi kendinize sorun;

Paraları olmadığı için işadamlarının verdiği bursla okuyabilen iki kardeş ile babaları; her biri 450 metrekare olan milyarlık villaları nasıl aldılar? Bu durum; aklımıza, mantığımıza, dinimize, vicdanımıza ve siyasi ahlaka uygun mudur?

 4. Kendi kendinize sorun;

17 NİSAN 2003 tarihinde mısır ithalatından alınan gümrük vergisi %20’ye indirildi. Bir Bakanın oğlu hemen 4 bin ton mısır ithal etti. İthalat işlemi biter bitmez, gümrük vergisi %45’e yükseltildi. Burada kimin hakkı yendi? Vergi indirimi olmasaydı, devlet kasasına girmesi gereken paralar kimin hakkıydı? Böylece havadan kazanılan milyarlar helal midir? Bu durum; aklımıza, mantığımıza, dinimize, vicdanımıza ve siyasi ahlaka uygun mudur?

 5. Kendi kendinize sorun;

Bir Bakanın oğlu, bir gıda şirketi kurdu. Devletten 2,5 milyon TL teşvik belgesi aldı. İşe başlamadan hemen önce pastörize yumurtadan alınan vergi %18’den %8’e indirildi ve Bakanımızın oğlu hemen pastörize yumurta işine girdi. Devlet kasasına girmesi gereken vergi kimin cebine girdi? Bu para helal midir? Bu durum; aklımıza, mantığımıza, dinimize,  vicdanımıza ve siyasi ahlaka uygun mudur?

 6. Kendi kendinize sorun;

TÜPRAŞ’ın yüzde 14,76′lık hissesi, kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklarla, yasadışı olarak İsrailli işadamı OFER’e 446 milyon dolara satıldı. Ancak 6 ay sonra TÜPRAŞ’ın %51 ‘lik hissesi ihaleyle satıldığında gerçek fiyatın, bu rakamın çok üstünde olduğu anlaşıldı. 6 ay arayla yapılan, biri İHALELİ, diğeri İHALESİZ iki işlem karşılaştırıldığında,  hükümetimizin OFER’lere 755 milyon dolar kazandırdığı ortaya çıktı. Danıştay, ihalesiz satışın yasalara aykırılığını karara bağladı. Fakat yargı kararı yerine getirilmedi. Devlet kasasına girmesi gereken 755 milyon dolar kime, neyin karşılığında peşkeş çekildi? Bu durum; aklımıza, mantığımıza, dinimize, vicdanımıza ve siyasi ahlaka uygun mudur?

 7. Kendi kendinize sorun:

Hükümetin emriyle, iki kamu bankası doğru dürüst ipotek almadan bir holdinge 750 milyon dolar kredi açıtı. Bu krediyle, Türkiye’nin en etkin gazete ve televizyon kanallarından birisi satın alındı ve iktidarın emrine verilip başına da devlet büyüğümüzün damadı getirildi. Bankacılık kanun ve kurallarına aykırı olarak söz konusu medya kuruluşuna devletin bankalarından verilen kredi helal midir? Bu durum; aklımıza, mantığımıza, dinimize, vicdanımıza ve siyasi ahlaka uygun mudur?

 8. Kendi kendinize sorun;

Naylon fatura kullanmaktan, vergi kaçırmaktan ve evrakta sahtecilikten haklarında dava açılmış olan Bakan ve Milletvekillerini de kapsayacak şekilde defalarca af kanunları çıkarmak doğru mudur? Bu durum; aklımıza, mantığımıza, dinimize, vicdanımıza ve siyasi ahlaka uygun mudur?

9. Kendi kendinize sorun:

Tekel işçileri kışın ortasında, polis copları ve biber gazları kullanılarak, neden soğuk suyun içine atıldı? Binlerce tekel işçisi, yabancı bir tütün şirketinin çıkarları için mi işten çıkarıldı? Bu durum; aklımıza, mantığımıza, dinimize, vicdanımıza ve siyasi ahlaka uygun mudur?

10. Kendi kendinize sorun:

2002 seçimleri öncesinde, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal. Uğur Dündar’ın sunduğu “seçim arenası” programında dokunulmazlıkları kaldıracaklarına dair halka söz verdiler. Aradan 8,5yıl geçmesine rağmen milletvekili dokunulmazlıkları neden kaldırılmadı? Bazı Bakan ve milletvekillerinin yaptıkları yolsuzluklardan ve işledikleri iddia edilen suçlardan yargılanmaları neden engelleniyor? Halka yalan söylemek ve kandırmak ayıp ve günah değil mi? Bu durum; aklımıza, mantığımıza, dinimize, vicdanımıza ve siyasi ahlaka uygun mudur?

11. Kendi kendinize sorun:

Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ilgili olarak yayınladığı 2006 yılı ilerleme raporunda; “…yolsuzluklar yaygın ve yolsuzlukla mücadele eden makamlar ve politikalar zayıf olmaya devam etmektedir” diyor. Yolsuzluk rezaletinin, Türkiye’nin sınırlarını aşıp Avrupa’nın diline sakız olması, utanç verici değil mi? Hükümetimiz bu yolsuzlukları neden önlemiyor? Bu yolsuzlukları kimler yapıyor? Bu durum; aklımıza, mantığımıza, dinimize, vicdanımıza ve siyasi ahlaka uygun mudur?

 12. Kendi kendinize sorun:

Almanya’da, camilerde ağızlarını Allah adıyla eğip bükerek, fakir fukaraya ve garip gurabaya yardım edeceğiz deyip yardım parası toplayıp zimmetlerine geçirenlerin Almanya’daki hırsızlarını Alman Yargısı cezalandırdı. Türkiye’deki uzantılarının yargılanması için Alman makamları ve Türk halkı ısrar etmesine rağmen, hükümetin emrindeki bürokratların yargılanmasına neden izin verilmiyor? Hükümet bunları neden koruyor? Bu durum; aklımıza, mantığımıza, dinimize, vicdanımıza ve siyasi ahlaka uygun mudur?

Sonuç olarak:

a. “Yüce Rabbimiz, İslam dini üzerinden maddi menfaat sağlamayı Aziz Peygamberimize bile yasaklamıştır.”

Buna rağmen, kuldan utanmaz ve Allah’tan korkmaz bazı cami imamları ile ev sohbetlerine giden bazı gezici hanım vaizler ve kahveleri dolaşan erkek vaizler; Güzelim İslam dinimizi siyasete alet ediyorlar. Yolsuzlukların devamı için çıkar çevrelerinin değirmenine su taşıyorlar. Mütedeyyin Müslüman kardeşlerimiz bu tuzağa düşmemelidir. Kuran’ın; “Yeryüzünde debelenenlerin Allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen sağır dilsizlerdir” uyarısını hatırlamalarını ve Yüce Rabbimizin emirlerine uyarak “ akıllarını kullanmalarını” kendilerine söylenen her şeye inanmamalarını ve sorgulamalarını öneriyorum.

 b. Türkiye Cumhuriyeti, Cumhuriyetimizin Kurucuları ve Türk Ordusunun şerefli mensupları aleyhinde söylenenlerin hepsi yalan ve iftiradır. Bu ülkede 80 bin cami vardır ve 5 vakit ezan okunmaktadır. Suudi Arabistan dâhil hiçbir Müslüman ülkede bu kadar cami yoktur. Hiç kimsenin namazına niyazına karışılmamaktadır. Bu Cumhuriyetin temellerini oymaya ve Türk Ordusu’nu yok etmeye çalışanlar, ülkemiz bölünüp parçalanınca pılılarını pırtılarını toplayıp, uşaklık ettikleri devletlere kaçarlar. Ama bizlerin gidecek başka vatanımız yoktur. Bunu unutmayalım.

c. Bu yolsuzluk ve talan düzenini ileri demokrasi diye yutturmaya çalışan sözde aydınlara gelince:

Öncelikle, gerçek demokrasiler; düşünen, sorgulayan, doğru bilgiyi arayan, sebep sonuç ilişkisi kurabilen, hesap soran ve aldatılamayan seçmenler ister.

Gerçek demokrasiler; Ağaya, beye, hocaya, efendiye, şeyhe, şaha ve padişaha hür iradesini teslim etmeyen, biat etmeyi insan onuruna yakıştıramayan, aklı hür ve vicdanı hür seçmenler ister.

Gerçek demokrasilerde; Tarikatlar, cemaatler ve aşiretler, bireysel özgürlükleri ve demokratik hakları ipotek altına alamazlar.

Bu nedenle;  bu düzeni savunan bazı akademisyenler ile medya mensuplarının, maddi ve siyasi çıkarları için akıllarını, bilimlerini, kalemlerini ve vicdanlarını tarikat, cemaat, aşiret ve bölücülerin emrine sattıklarını düşünüyorum.

Selam ve saygılarımı sunarım.

 Hikmet YAVAŞ (İZMİR)       hikmetyavas@gmail.com

Yorum Yapın »

Henüz yorum yapılmamış.

RSS feed for comments on this post. TrackBack URI

Yorum bırakın

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.