hikmetyavas

Eylül 12, 2011

DOST ATEŞİYLE ŞEHİT DÜŞMEK VE SIRTINDA DOST HANÇERİ TAŞIMAK

Filed under: Köşe Yazılarım ( Denemeler ) — hikmetyavas @ 6:28 pm

DOST ATEŞİYLE ŞEHİT DÜŞMEK VE SIRTINDA DOST HANÇERİ TAŞIMAK

Askeri literatürde “Dost ateşiyle verilen can kayıpları” (friendly fire casualties) diye bir kavram vardır. Bu kavram; silahlı çatışmalarda yanlışlıkla kendi askerini öldürmek veya yaralamak demektir.

Harp tarihi incelendiğinde; ne yazık ki, gelmiş geçmiş bütün çatışmalarda bu tür istenmeyen olaylara rastlanır.

Dost ateşiyle verilen can kayıplarını önlemek maksadıyla, çeşitli bilimsel çalışmaların yapıldığı görülmektedir. Örneğin; Amerikan Kara Kuvvetleri Komuta ve Kurmay Koleji ( U.S. Army Command and General Staff College ) bünyesinde kurulan “Savaş Araştırmaları Enstitüsü” (Combat Studies Institute) tarafından Amerikan Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanlığı (U.S. Army Training and Doctrine Command ) için yapılan bilimsel çalışma, bunlardan sadece birisidir.

Dünya’daki çeşitli silahlı kuvvetler tarafından yapılan bu tür çalışmalara ve alınan tüm önlemlere rağmen, dost ateşiyle verilen can kayıplarının, ne yazık ki önüne geçilememektedir.

Yapılan araştırmalara göre; ilk kurşun atıldığında, sadece bir patlama sesi duyulmakta ve ilk anda ateşin hangi istikametten açıldığı kestirilememektedir. Civarınızdaki patlamalarla birlikte, ortalık can pazarına ve ana baba gününe dönmektedir. Kötü arazi ve hava koşulları, toz, duman, sis, pus veya karanlık nedeniyle görüş kısıtlanmakta ve dost ile düşman teşhisi güçleşmektedir. Ölüm kalım stresinin yarattığı psikolojiyle bazı askerler, üzerlerine doğru yönelen her gölgeyi, kendisini öldürmeye gelen bir düşman askeri olarak algılayıp,  kesin teşhis yapmadan ateş edebilmektedir. Ayrıca, kendisini daha korunaklı bir sipere atabilme dürtüsüyle geri dönüp arkadaşlarının üzerine doğru koşma durumları da bu algıyı güçlendirmektedir. Şiddetli patlamaların yarattığı geçici sağırlıklar, emir komuta alışverişini ve iletişimi de güçleştirebilmekte ve yanlış anlamalara sebep olabilmektedir.  Asker, tetiğe bastığı andan itibaren artık, kendisi de çatışmanın içinde olan tim komutanı, her askerin elindeki tetiğe tek tek hâkim olamaz. İşte bu kargaşa ve dehşet ortamı içinde, ne yazık ki kendi askerini vurmak gibi son derece üzücü ve kahredici olaylar meydana gelebilmektedir.

Son dönenlerin harp tarihi incelendiğinde, dost ateşiyle verilen can kayıpları ve yaralanmalar konusunda, derli toplu yayınlanmış istatistikler yoktur.

Savunma Bakanlıkları tarafından açıklanan bazı istatistikler son derece kısıtlı ve azaltılmış rakamlar olup, gerçeklerin gizlenildiği izlenimini vermektedir.

Savaşta, dost ateşiyle hayatını kaybeden asker aileleri ve arkadaşları tarafından oluşturulan bazı istatistikler ise, son derece abartılmış kanaatini uyandırmaktadır.

Bununla birlikte, bir fikir vermesi bakımından; Amerikan Savunma Bakanlığı, Harp Departmanı ve Denizcilik Departmanı ile İngiliz ve İsrail Savunma Bakanlıkları ve Amerikan Harp Kütüphanesi tarafından yayınlanan verilere göre, derlenen bilgiler şöyle bir tabloyu ortaya çıkarmaktadır:

SAVAŞ-MÜCADELE

ÖLEN

YARALANAN

DOST ATEŞİYLE ÖLEN

DOST ATEŞİYLE ÖLEN YÜZDESİ

VİETNAM

53,259

303,635

6391

%10-14

ÇÖL FIRTINSI HAREKÂTI

378

1000

35

% 12

PANAMA HAREKÂTI

%6

IRAK

4,210

30,852

24

% 078

AFGANİSTAN

1404,

6,623

6

% 1.24

 Görüldüğü gibi Amerikan Ordusu;

             a.     Vietnam Savaşında; ölen 53,529 askerinin içinden 6391 askerini, yanlışlıkla açtıkları dost ateşi sonucunda kendileri öldürmüştür.

              b.     Çöl Fırtınası harekâtında ölen 378 Amerikan askerinin 35 adedi de, yanlışlıkla arkadaşları tarafından öldürülmüştür.

İngiliz Savunma Bakanlığı verilerine göre; Körfez harekâtında ölen 47 İngiliz askerinin 9 adedi, yanlışlıkla açtıkları dost ateşi sonucunda, kendi arkadaşları tarafından öldürülmüştür.

İsrail’in son Gazze saldırısında ölen 13 İsrail askerinin 4’ü de, kendi arkadaşları tarafından vurulmuştur.

Aşağıda tabloda verilen rakamlar ise; tarihsel olarak Dost ateşiyle verilen Amerikan askeri zayiatı yüzdelerini göstermektedir. Amerikan Savunma Bakanlığı, Harp Departmanı ve Denizcilik Departmanı verilerine dayanarak Amerikan Harp Kütüphanesi tarafından derlenmiştir.

SAVAŞ VEYA HAREKÂTIN ADI

DOST ATEŞİYLE VERİLEN ZAYİAT (Ölüm ve yaralanmalar dâhildir)

2NCİ DÜNYA SAVAŞI

%21

KORE

%18

VİETNAM

%39

İRAN KÖRFEZ HAREKÂTI

%52

PANAMA

%08

IRAK

%41

AFGANİSTAN

%13

Bu rakamlara; cinayet, intihar ve kazayla ölenler dâhil değildir.

 Görüldüğü gibi, Amerikan, İngiliz ve İsrail gibi Askeri birlikler; gece görüş dürbünleri, kişisel telsizler, GPS ve İnsansız havadan gözetleme araçları ve Uzaydaki uydularla gözetleme ve keşif imkânları gibi ileri teknolojiyle donatılmış olmalarına rağmen, yine de dost ateşiyle verilen zayiatın tamamen önüne geçilememektedir.

Dost ateşiyle verilen zayiatı azaltmak maksadıyla; Teşhis usulleri, dost birliklerle koordinasyon yöntemleri, angajman kuralları, ateş disiplini, mevzi seçimi, destek ateşi kuralları, kötü arazi ve hava koşulları ile kısıtlı görüş şartlarında hareket tarzları gibi konularda yoğun eğitimlerin verildiği bilinmektedir.

Bununla beraber; silahlı çatışmamın yarattığı şok ve dehşet ortamı, düşük moral, birkaç askerin paniğe kapılması, can kaygısı gibi insan doğasında mevcut olan psikolojik faktörler, dost ateşiyle can kaybında ve yaralanmalarda önemli rol oynamaktadır.

2003-2005 Yılları arasında, dünya çapında 7000 kişi kara mayınına basarak ölmüş veya yaralanmıştır. Bunlardan 4000 adedi; Irak, Afganistan, Kamboçya ve Kolombiya’da meydana gelmiştir. Irak’ta ölen 145 Amerikan askeri; kendi mayınları ve mühimmatının patlaması ve bir kısmı da, çatışma dışında meydana gelen kazalar nedeniyle ölmüştür.

Burada, Silahlı Kuvvetlerin içine düştüğü bir diğer açmaz da; dost ateşiyle ölen askerin ailesine nasıl haber verileceği meselesidir. Burada iki görüş vardır:

             a.     Birinci görüşe göre; “dost ateşiyle ölen asker aslında, düşmanla çatışırken yanlışlıkla öldürülmüştür. Ama bu durum, o askerin kahramanca düşmanla çarpıştığı gerçeğini değiştirmez. Öyleyse ailesine; “Oğlunuz düşmanla kahramanca savaşırken şehit düştü” şeklinde haber verilmeli ve ailenin yüreğine oturan evlat acısına ilave olarak, kahredici ikinci bir acı daha yüklenmemelidir” diyorlar.

              b.     İkinci görüşte olanlar ise; “ gerçeğin, açıkça olduğu gibi bildirilmesini” savunuyorlar.

Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Org. Işık Koşaner’in internete düşen ünlü konuşması, anadan doğma Cumhuriyet ve Ordu düşmanları ile bölücülere epeyi malzeme verdi.

Her şeyden önce şu hususlar açıkça bilinmelidir:

             a.     Kamuoyuna empoze edilmek istenenin aksine, Türk Silahlı Kuvvetlerinde meydana gelen her olay, en ince teferruatına kadar araştırılır, soruşturulur ve varsa hatası ve ihmali olanlar cezalandırılır.

              b.     Komutanlar; her hatayı ve ihmali en ağır şekilde eleştirir. Bu onların görevidir.

              c.      Komutanların yaptığı eleştiriler; ast birlik komutanları için, derhal önlem alınması ve uygulamaya sokulmasını gerektiren direktifler olarak kabul edilir ve bu kuraldır.

 Sayın Işık Koşaner’de bunları yapmıştır. Türk Ordusunun komutanları, elbette ki;

 “Bakın; Amerikan Ordusu Vietnam savaşında 6391, Çöl Fırtınası Harekâtında 35, Irak savaşında 24, Afganistan’da 6 askerini yanlışlıkla kendileri öldürdü. İngiliz Ordusu Çöl Fırtınası Harekâtında 9, İsrail ise Gazze saldırısında 4 askerini kendileri vurdu.  Irak’ta 145 Amerikan askeri kendi mayın ve mühimmatının patlaması sonucunda hayatını kaybetti, bu silahlı çatışmanın doğasında var” DİYEMEZ. Nitekim demiyorlar.

Bir tek askerimizin bile dost ateşiyle hayatını kaybetmesini, en yüksek komuta katı seviyesinde en ağır şekilde eleştiriyor ve önlem almaya çalışıyorlar. Yapılanlar doğrudur. Çünkü dost ateşiyle şehit düşen o vatan evladının hayatı her şeyden kıymetlidir, yapılan yanlışlığın hiçbir mazereti yoktur. Nitekim mazeret bulmaya da çalışmıyorlar.

Her kurum ve kuruluşta olduğu gibi, Türk Ordusu da eleştiriden muaf değildir. Açıkça eleştirilmelidir. Türk Silahlı Kuvvetleri de, bu eleştirilerden gerekli dersleri çıkarmalı ve önlemlerini almalıdır.

Ancak, eleştirmek başka bir şeydir, bunu fırsat bilerek kin ve nefret kusmak ve halkı kendi Ordusuna karşı kışkırtmak ise başka bir şeydir. Örneğin, Mehmet Ali Birand “TSK Efsanesi Yıkıldı” başlığını taşıyan yazısında:

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) hakkında içerde ve dışarıda bir imaj yerleşmişti. Adeta bir efsaneleşmiş bir güç gösterisi söz konusuydu. Disiplinli, kahramanlık destanlarıyla dolu, sürekli bir fedakârlık ve başarı öykülerini dinlediğimiz bir Türk ordusundan söz edilirdi;

              a.     Meğer bugüne kadar bize söylenenler hiçte doğru değilmiş.

              b.     Meğer zaman içinde disiplinin D’si dahi kalmamış

              c.      Meğer ne doğru dürüst bir eğitim verilebilmiş, ne de etkili bir komuta-kontrol uygulaması gerçekleştirilmiş.

              d.     TSK’nin en büyük şansı, terörle mücadelede edindiği deneyimler, denirdi. Meğer bırakın deneyimi, terörle mücadelede, kişisel fedakârlıkların dışında hiçte parlak bir ders verilmemiş.

             e.     Demek ki, bize sadece bir imaj verilmiş İçi boş bir imaj” diyor.

Ayrıca, kendilerine “Stratejisit” unvanı yakıştıran kerameti kendinden menkul bazı yeni yetme akademisyenler de; Sanki başlarının üzerinden kurşun geçmiş, yakınlarında bomba patlamış, ortalığın ana baba gününe ve can pazarına döndüğü o dehşet ortamında bulunmuş gibi ahkâm kesiyorlar.   Meydan muharebeleri kazanmış, askeri literatüre yeni stratejik değerler katmış büyük Stratejisit pozlarında, kin ve nefret kusuyorlar. Bazı siyasiler ile sözde aydın takımı da bunlara eşlik ediyor. Örneğin:

             a.     Bazısı; “Bu generaller bu orduya yakışıyor mu?” diye soruyor.

              b.     Kimisi; “Bu orduyu yok edip yeni bir Nizamı Cedit ordusu kuralım” diyor.

              c.      Bazısı; Türk Ordusunu ima ederek “Yaralı bırakmak doğru değil, işi tamamına erdirmek gerekir” diyor.

              d.     Kimisi; “Halen tutuklu olan 46 general ve amiral ile haklarında tutuklama kararı olanlarla birlikte toplam 54 generalin hapse tıkılması ve 200’ü aşkın subay ve astsubayın cezaevinde olması, terörle mücadelede zafiyet meydana getirmez, elinizi çabuk tutun ve devam edin” diye akıl veriyor.

              e.     Bazısı; “Türk Ordusu yenildi. Hükümet askere; PKK’yı bitirebilir misiniz diye sormuş, Onlarda bitiremeyiz demişler. Onun için bölücülerle oturup anlaşalım” iftirasını atıyor.

              f.       Kimisi; “Türk Ordusunun eğitim sistemi dini değerleri kapsamıyor. Bu eğitim sistemi değiştirilmelidir diyerek Türk Ordusunu din karşıtı olmakla itham ediyor.”

Her şeyden önce, başının üzerinden mermi geçmemiş ve hayatında silahlı çatışmanın yarattığı can pazarında ve dehşet ortamında bulunmamış veya bunu hiç olmazsa hayalinde canlandırmamış, ama masa başından büyük Stratejisit havasında ahkâm kesen ve Türk Ordusunu aşağılayan akademisyenlere şunu hatırlatmak gerekir. Akademisyen demek, bilim insanı demektir. Bilim insanlarının değeri de; hakem heyeti denetiminden geçen bilimsel makale sayısıyla ve sizin makalenizden faydalanıp, yazdıkları makalelerde size atıfta bulunan diğer bilim insanlarının sayısıyla ölçülür. Kamuoyuna, hakem heyeti denetiminden geçerek yabancı dergilerde yayınlanmış makale sayınızı ve sizin yazdıklarınızdan alıntı yaparak size atıfta bulunan bilim insanı sayısını açıklayın. O zaman size kim olduğunuzu ve stratejinin “S” sinden anlayıp anlamadığınızı söyleyelim.

Mehmet Ali Birand gibi “ Meğer bırakın deneyimi, Türk Silahlı Kuvvetlerine terörle mücadelede, kişisel fedakârlıkların dışında hiçte parlak bir ders verilmemiş. Meğer zaman içinde disiplinin D’si dahi kalmamış, meğer bu Ordunun içi boşmuş”  diyenlere gelince:

Defalarca yazıp çizdim. Türk Ordusunun, şehitlerimizin ve gazilerimizin başarılarını inkâra yeltenen “Allahtan korkmaz ve kuldan utanmazlara” değil, ama bu gibi densizlerin propagandalarına kanan insanlara hatırlatmak için bir defa daha yazıyorum:

Eğer gözümüz kör değilse, Ordumuzun PKK’yı hallaç pamuğu gibi attığı, 2002 yılındaki şehit sayısına bakın,

Bir de, Ordunun elini kolunu her bağlayışlarında, her geçen yıl şehit sayımızın nasıl arttığına bakın.

2002

2003

2004

2005

2006

2007

2008

2009

2010

6

31

75

105

111

146

171

135

(ilk 6 ay) 77

 Vatanını, vicdanını, bilimini ve kalemini satmış olanların ve bölücülerin ağzıyla konuşanların bu gibi iddialarına, Amerika Birleşik Devletlerinin en önemli düşünce kuruluşu “RAND corporation” tarafından 2010 yılında yayınlanan “Victory Has a Thousand Fathers” başlıklı raporun en iyi cevabı verdiğini Mehmet Ali Birand gibiler ve siyasiler bal gibi bilir. Ama işlerine gelmediği için bunu söylemezler.

 Bu rapora göre;

                     1)    Bölücü teröristlerle düşük yoğunluklu harp içinde olan 30 ülke inceleniyor.

                     2)    Değerlendirme kriteri olarak 50 faktör kullanılıyor.

                     3)    Değerlendirmede 1984–1999 yılları kapsanıyor.

                     4)    Sonuç olarak; bölücü terörle mücadelede 22 ülkenin yenildiği ve 8 ülkenin ise terörü yendiği ortaya çıkıyor.

                     5)      Türkiye, bölücü terörü yenebilen sayılı ülkeler arasında yer alıyor.

Son yıllarda terörün azgınlaşmasının ve Türk Ordusunun elinin ve kolunun bağlanmasının sebeplerini ise; siyasi iktidarlar ile Terörle mücadele etmiş askerleri düzmece ihbarlarla, terörist diye tutuklatmak için şeytani kampanyalar düzenleyenlerin açıklaması gerekmektedir.

Terörle mücadelede, tüm devlet kurumlarının elbirliği içinde topyekûn mücadele etmeleri zorunludur. Terör örgütünün dış desteklerini ve finans kaynaklarını kesmek, dağa çıkışları önlemek ve sosyal reformları yapmak, askerin değil siyasi iktidarın yani hükümetin görevidir.

Bütün bunları göz ardı ederek “Meğer bırakın deneyimi, Türk Silahlı Kuvvetlerine terörle mücadelede, kişisel fedakârlıkların dışında hiçte parlak bir ders verilmemiş. Meğer zaman içinde disiplinin D’si dahi kalmamış, meğer bu Ordunun içi boşmuş”  demek şeytanlığın ta kendisidir.

Türk Ordusu bunları yaparken; Mehmet Ali Birand, Suriye’ye gidip bebek katili terörist başı Abdullah Öcalan ile röportajlar yapıyor ve televizyonlarda yayınlıyordu. Bu röportajda:

Bebek katili terörist başı Öcalan’ın çocukluğunda babasından yediği dayakları, geçirdiği travmaları ve sefaleti anlatıyor ve terörist başını çok acılar çekmiş masum ve mazlum rollerine sokarak, adeta terör örgütünün propagandasını yapıyordu

Bu röportajı yayınladıktan sonra; “İşte gördünüz, yayınladık. Kıyamet kopmadı. Türkiye yıkılmadı. Korkmayın, düşünce ve basın özgürlüğünden zarar gelmez” diyordu.

İşte bu gibi İkinci Cumhuriyetçilerin, din tüccarı tarikat ve cemaat müritlerinin, kalemini ve vicdanını satmış medya mensupları ile sözde aydınların, siyasal çıkarlarını millet çıkarlarının üzerinde tutan bazı siyasilerin “ ileri demokrasiye geçiyoruz” aldatmacasıyla o günlerde Türkiye Cumhuriyeti ve ordu aleyhine attıkları nifak tohumları, bugün meyvelerini vermektedir.

Artık; Habur sınır kapısından giren teröristlerin ayağına, Türk hukukunda olmayan seyyar mahkeme gönderip, pişman olmadıkları halde, etkin pişmanlık yasasından yararlandırıp serbest bırakmak normal hale gelmiştir.

Artık; Bölücülerin Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde, demokratik özerklik adı altında kısmi bağımsızlıklarını ilan etmeleri, kendi meclislerini kurmaları ve özel mahkemelerini oluşturmaları normal hale gelmiştir.

Artık; Terörist başı Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan, terör örgütünü yönetmesi normal hale gelmiştir.

Artık; Teröristler serbest bırakılırken, Türk Ordusunun generallerini ve terörle mücadele etmiş madalyalı kahraman subay ve astsubaylarına “terörist damgası vurarak” tutuklayıp zindana atmak normal hale gelmiştir.

Hâlihazırda, Türk Ordusunun beyin takımını oluşturan Ordu, Kolordu, Tümen ve Tugay komutanı durumundaki 46 General hapislere tıkılmıştır. Tutuklanmasına karar verilenlerle birlikte bu rakam 53’e ulaşmıştır. Ayrıca, yıllarca terörle mücadele etmiş tecrübeli yüzlerce madalyalı kahraman subay ve astsubaylar da “terörist olarak damgalanıp” tutuklanmış durumdadır. Böylece, Türk Ordusunun emir komuta zinciri felç edilerek Ordu başsız bırakılmaya ve terörle mücadelede tecrübe kazanmış subay ve astsubaylar tasfiye edilmeye çalışılmaktadır.

Öyle anlaşılıyor ki; “ Benim gözümün içine bakıyorsunuz, ne demek istediğimi anlıyorsunuz, yaralı bırakmak ve bir işi yarım bırakmak doğru değil” diyen siyasetçinin dediği gibi, Türk Ordusunu yaralı bırakmayıp tamamen tasfiye etmeye (öldürmeye) devam edecekler.

Netice olarak Türk Silahlı Kuvvetleri; Dost kurşunuyla şehit düşen evladının kor gibi yüreğine düşen acısına ilave olarak, anadan doğma Ordu düşmanları tarafından sırtına saplanan hançerin de acısını taşıyor.

Eleştiriye evet. Türk Ordusunun bu eleştirilere kulak verip gereğini yapmasına evet diyorum. Ama kin ve nefret kusan Cumhuriyet ve Ordu düşmanlarının ahlaksızca saldırılarına ve “Türk Ordusunu yaralı bırakmayıp, işi tamamına erdirmeye çalışanlara” dikkat diyorum.

Dost kurşunuyla şehit düşen evladımıza Yüce Rabbimden rahmet, acılı ailesine ve Türk Silahlı Kuvvetlerine sabır ve başsağlığı diler, selam ve saygılarımı sunarım.

Hikmet YAVAŞ (İZMİR) hikmetyavas@gmail.com

https://hikmetyavas.wordpress.com/

2 Yorum »

  1. […] 65.YDOST ATEŞİYLE ŞEHİT DÜŞMEK VE SIRTINDA DOST HANÇERİ TAŞIMAKÜCE RABBİM, ŞEYTANA SECDE EDENLERİ ISLAH ETSİN […]

    Pingback tarafından YAZI BAŞLIKLARI ( Lütfen okumak istediğiniz yazının üzerini tıklayın ) « hikmetyavas — Eylül 12, 2011 @ 6:52 pm | Cevapla

  2. Çatışma esnasında “dost ateşiyle ölen” askerin ailesine ölüm haberi ve ölüm şekli ne şekilde ve nasıl bildirilirse bildirilsin, bu durum ,”o askerin düşmanla çarpışırken öldüğü gerçeğini” elbette değiştirmez ve o asker elbette “şehit”tir.

    Tüm şehitlerimiz için yapılan bildirim ve prosedür ne ise, o “dost ateşi ile” şehit asker için de aynısının yapılmasının ve ailesi ile kamuoyuna “düşmanla çatışma esnasında şehit olduğunun” söylenmesinin yeterli ve doğru (yalan değil) olduğunu düşünüyorum.

    Bildirim ve açıklamanın böyle yapılması, şüphesiz “dost ateşi ile ölüme sebebiyet” olayı ile ilgili Kurumsal ve bireysel sorumluluğu kaldırmayacağı gibi, idari ve adli tahkikatın yapılasını ve sonuçlandırılmasını da engellememelidir.

    Bilindiği gibi, Askerlik Sanatının uygulamasında, Psikolojik harbin gereği olarak istihbarat ve durumun aleniyeti, “bilmesi gerekenler” ile sınırlıdır.

    Bu sebeple, Şehidin dost ateşi ile nasıl şehit olduğunun da, sadece gereğini yapacak ve gerekli yaptırım ve tedbirleri alacak askeri ve adli ilgililerce bilinmesinin yeterliliğine ve askeri açıdan gerekli (öz eleştiri, benzeri tekrarı önleyici tedbirlerin alınması, uygun taktiklerin geliştirilmesi vs.) icabının da buna göre yapılmasının doğruluğuna inanıyorum.

    Selam ve Sevgiler…
    M.Kemal ADAL.

    Yorum tarafından M. Kemal Adal — Eylül 12, 2011 @ 7:40 pm | Cevapla


RSS feed for comments on this post. TrackBack URI

Yorum bırakın

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.